28 Şubat 2016 Pazar

GRİP OLDUK

Grip olduk. Çok feci hem de. Çocuklar perişan oldu, ben de ona keza. Allah'a şükürler olsun ki bugün artık kafamızı kaldırabiliyoruz. Doktor çocuklarda enfeksiyon, yani bakteri kaynaklı bir şey olmadığını (kan tahlili ile) virütik bir durum olduğunu; H1N1 ya da H2N2 olabileceğini söyledi. O an çok idrak edemedik ama sonradan anladık ki bunlar domuz gribi denen hastalığın virüsü olarak dile getiriliyordu. Antibiyotik almadık. Bir virüs ilacı verdi. 

Ömer'in ateşi birden 40 oluvermiş, hasta olduğunu öyle anlamıştık. Daha önceden de ateşli havale geçirdiği için ona ilacı verdim, tabii ateş düşürücü de. Ama Zeynep'in ateşi yavaş yavaş yükseldi ve genel durumu doktora gitmeden önce 2 gün boyunca -ateşli olmasına rağmen- iyiydi. Doktora gittiğimiz gün akşam da 38'in altına düşünce ilaç vermedim. Doktoru aradım o da aynı fikirdeydi. Ama bir gün sonra ateşi yeniden 40 oldu:(

Neyse işte virüs ilacını ikisine de veriyoruz artık. Kesin onun da antibiyotik gibi yan etkileri çoktur ama artık çok yoruldum. Elimden geldiğince çocuklara ilaç vermiyorum. Geçen yıl Ömer yüksek ateşten havale geçirince bu davranışımı çok sorguladım. Bir müddet kendimi suçladım. Her kes leblebi gibi hap, şeker şerbet gibi şurup yiyip içiyor resmen. Etrafımda pek de beni anlayan destekleyen insanlar yok. Böyle olunca da zor oluyor. Hele de söz konusu olan çocuklar olunca daha da zor. Bu yıl bir kez Zeynep 3-4 günlük ateşli dönemi, yüksek ateşli hem de, hiç ilaçsız atlattı Allah'a şükür. 40 a kadar yaklaşan ateşe rağmen ilaç vermeden idare ettik. Bu süreçte buhar makinasının yeni bir fonksiyonunu daha keşfetmiş olduk. Burnu tıkalı ve bizim ev çok kuru olduğu için soğuk buhar makinasını uyuyan çocuğun tepesine yerleştirdik. Ateşli çocuğun üzerine sıcak ve kuru bir ev ortamında, 1 mt kadar yukarıdan soğuk buhar yağdırınca, alnına ıslak bez koyma ya da uyuyan çocuğu ağlaya zırlaya ılık duşa sokma uygulamalarından çok daha kolay ve kullanışlı bir ateş düşürme yöntemi bulmuş olduk.

Dün de ishalle uğraştık biraz ama bugün kitap fuarının son gününde olsa ucundan azıcık göz atabilecek kadar dirildik çok şükür. Şimdilik bu kadar, bana müsaade kitaplar beni bekler:)

24 Ocak 2016 Pazar

KAR; HER DEM BEYAZ!!!


Bugünün, yani 28 dakika önce bitmiş olan günün dökümü;
Bu kışın ikinci karını gördük bugün, bir iki gün daha süreceği tahmin ediliyor. Kar beni çok etkiliyor. Anlatamayacağım kadar çok hem de.

Buralardan çokça sıkılmış, bir miktar bunalmış ve bu durumu dile getirmekten, hatta böyle hissediyor olmaktan bile çekinip utanmış bir haldeyken, nankörlük etmekten ölümüne korkarken bu hissiyatımın nankörlük olup olmadığını yıllardır tam çözememişken, kar buraları beyaza boyayıverir. Yalnızca kar, bu denli değişmesine vesile olabilir penceremdeki manzaranın.

11 yıldır bu bahçenin içinde bir binada, tam da aynı manzarayı sadece bir kaç metre farkla kadrajlayan 3 farklı pencerenin arkasında çalışıyorum. Ve tam 9 yıldır aynı bahçenin içindeki bu evde oturuyorum. Yarı açık cezaevim burası benim. Çooook konforlu, sıcak, temiz, güvenli, güzel bahçeli, fazlasıyla tanıdık simalarla dolu. Ama...

Amaaaa nedense bir türlü içine dair olamadığım, ait hissedemediğim, sık sık bağırarak kaçmak istediğim yer. Bir çoklarına göre bana -affedersiniz- "rahatın battığı" yer. Ama durum bu n'apalım! 
Ne bahar çiçekleri ne de itinayla biçilen çimlerimizin, o kadar sulanmaya rağmen bir kaç günlüğüne de olsa sararmayı başarmaları; caanım KAR kadar değiştiremez bahçemizi.

O bahçe ki; her dem yeşil ağaçlarla ve hatta her dem yeşil çalılarla dolu. Yani her dem yeşil, her dem her! Bu ağaçların arasında yaşamak biraz sinir bozucu benim için. Canlı değiller sanki, yapma çiçekler olur ya hani hiç solmaz, onun gibi sanki. Tabii şüphesiz, bunları yaratan Rabbimin bildiği var, böyle yaratılmalarının da bir sürü hikmeti var. Lakin bu ağaçların doğal yayılım alanları dağlar, tepeler diye biliyorum. Rakımın sıfır olduğu şehirler değil. Acaba derinden derine, dağ başında yaşıyormuş hissi mi uyandırıyor bu ağaçlar bende. Dolayısıyla da yalnızlık duygumu tetikliyor olabilirler mi? Ondan mı böyle taktım bu mübareklere nedir? Çünkü pikniğe falan gidince hiç de gözüme batmıyorlar, hatta ormanlıklara da bayılırım. Öyle yapay, fazlaca insan eli değip düzenlenmiş piknik yerlerindense ormanda gezmeyi, piknik yapmayı çok severim.

Velhasıl, buralar bambaşka yerlere dönüşür kar yağınca. O her dem yeşil serviler, çamlar, köknarlar birden beyaza boyanır. Demek ki her dem yeşil değilmişsiniz cicim! Kar yağdı mı renginiz değişirmiş demek. Sonra, yerlerdeki bordürler, kaldırım döşemeleri hepsi kaybolur. Çalılar desen dev pamuk topaklarına dönüşür. İşte bu yüzden  kar beni bu denli mest eder, alır götürür buralardan.

Elbette herkes gibi ben de çocukluktan kalma sepebsiz bir kar sevinci yaşarım ama bir de üstüne sıcacık evimin, kurulu düzenimin rahatını yaşarken buralardan uçup gitme lüksünü de hediye eder kar bana. 

Güya günün dökümünü yazacaktık. Döküle döküle kar döküldü benim satırlarıma da. İyi oldu iyi, yoksa satırlarım da "her dem yeşil"ler gibi hep aynı görünecekti.

KAR ah kar! İyi ki yağdın.
Hamdolsun seni yağdırana, beni böyle çocuklar gibi sevince boğup, tarifsiz duygular yaşatıp, bir de üstüne onları yazma isteğini bana verene.